İznik Bisiklet Turu - 2.Bölüm

Bisikletle İznik'e yaptığımız turun ilk bölümünü bir önceki yazımda paylaşmıştım, yazıyı çok uzun tutmamak adına ikinci bölümle devam edelim. En son İznik tabelasını görmüş ve yolda atlattığımız "teknik aksaklıkları" bir şekilde aşıp kendimizi İznik'in sokaklarında bulmuştuk. Öncelikli hedefimiz kalacak bir yerler ayarlamak ve hemen duşa girmek :) Şehir içinde bisikletlerle turlayarak gözümüze otel, pansiyon tipinde bir yer çarpar diye düşünüyorduk fakat sahil yolu üzerinde de dahil olmak üzere pek bir yer bulamadık. Şehir içerisinde meydana yakın bir otel vardı fakat geceliğine 70 TL çekince alternatif bir pansiyon aramaya koyulduk. Kendi kendimize dolaşarak pek bir sonuç elde edemeyeceğimizi düşünüp esnafa sormaya karar verdik ve birkaç tane uygun fiyatlı pansiyonun yol tarifi aldık. Bizim için geceliği 50 TL (iki kişilik) olan bir yer uygundu zaten ve söylenen ilk adres olan Kaynarca Otel/Pansiyon'a yerleştik.

Duş ve kıyafet değişikliğinden sonra gece dokuz gibi dışarı çıkıp gece gözüyle şehri keşfettik, sahilde biraz oturduk, ünlü köfeteci Yusuf'ta köftelerimizi ve bol kaymaklı ekmek kadayıfını yedik ve geri döndük. Yanımızda fotoğraf makinası olmadığından da ancak bunlar hafızalarda anı olarak kaldı...

Sabah kalktığımızda arkadaşın lastiği kontrol ettik ve beklediğimiz gibi tamamen inmişti. Hemen yakında bir bisikletçi bulup iç lastiği değiştirdik fakat saat 10'a yaklaştığından erken çıkma planlarımız da yalan olmuştu haliyle. Arkadaş durumu daha fazla zorlamayarak otobüsle Bursa'ya geçip ordan İstanbul'a devam etme kararı aldı bense zaman kısıtlamam olmadığından tura tek başıma devam etmeye karar verdim ve yola koyuldum.

Bu sefer gölün diğer tarafındaki yoldan geri dönüyorum ve bu yol diğer yola göre çok daha geniş, her iki yönde de emniyet şeridi var. Yol kenarları zeytinliklerle kaplı ve yol çoğu zaman gölün biraz açığından devam ediyor fakat hemen her zaman gölü sol tarafınızda görebiliyorsunuz. Yol üzerinde gene birkaç tane köyü geçiyorsunuz. Bunlardan göl kenarında olanların içine girip göl manzaralı bir masada çay içmenizi kesinlikle tavsiye ederim.


Göl kenarında çay keyfi

Yoldan manzaralar

Yolu yarıladığımda Boyalıca beldesine geldim ve biraz soluklanmak için hemen girişteki yoldan direksiyonu sola kırıp sahile indim. Boyalıca'nın uzun ve güzel bir sahil şeridi var, insanlar burada göle de giriyorlar. İnanılmaz bir dinginlik hakim beldeye. Sahilde boş banklar bulup soluklanıyorum ve su şişelerimi dolduruyorum.

Boyalıca'dan sahil manzarası


Boyalıca'dan ayrılıp biraz tırmandıktan sonra yola devam ediyorum. Sıcak gittikçe artıyor ve yol kenarında bulduğum çeşmelerde güneş çarpmasını engellemek için kafamı ıslıyorum. Biraz yol aldıktan sonra sağımda yol kenarında akan bir kanal görüyorum ve biraz ilerlediğimde yolun kenarında bu mini-şelaleleri buluyorum. Akan su termalden geldiği için nispeten sıcak fakat yol kenarındaki görüntüleri gerçekten çok güzel.

Yol üstündeki şelaleleri de geçtikten sonra 10km kadar yolum kalmışken Çakırlı köyü ayrımına ulaşıyorum ve arkadan bir motorsikletli korna çalmaya başlıyor. Baştan köy yoluna gireceğinden işaret ediyor sanıyorum ama ben sol tarafa geçtiğimde de hala devam edince yavaşlayıp duruyorum. 25-30 yaşlarında genç bir adam motosiklet üzerinden "Hayırdır birader, kros falan mı yapıyorsun?" diye soruyor ve ayaküstü biraz konuşuyoruz. "Yorulduysan gel köyde bir çay içelim" diyor ve yandaki tabeladan köye 1km yol olduğunu görüp "eh geleyim madem" deyip takılıyorum arkasına. 1km yol dedik ama yolun tamamının rampa olduğunu bilsem hiç girişmezdim. Neyse yolun sonunda köy meydanına geliyoruz ve bisikleti kenara yanaştırıp kahveye geçiyoruz. Yanlız bisikleti yanaştırdıktan sonra çantadan cüzdanı alırken adamın gösterdiği ayrı bir dikkat gözümden kaçmadı. "Hadi hayırlısı" deyip köy kahvesine geçtik. Çaylar geldi derken adam sorular soruyor ben kısa kısa cevaplar veriyorum; sonra "Paran var mı?" dedi, içimden "hah dedim sadede gel..." Var ama ancak yol param dedim fazla da tepki göstermeyerek, adamın tavırlar bir garipleşti. Çayı bitirdikten sonra ben gidiyorum dedim, tokalaştık ayrıldık. Ben hemen çantadaki fotograf makinasını ve diğer birkaç eşyayı kontrol edip bisiklete atlayıp bastım pedala. Arkadan gelip başıma iş açmaz diye de içimden dua ediyorum. Neyseki bir olay çıkmadı Orhangazi'ye kadar sağ salim vardım. Yol tecrübesi de böyle birşey oluyor demek ki, ne kadar dikkat etmek gerektiğini tekrar anlamış oldum...

Orhangazi'ye varış, İznik'ten itibaren gidilen yol 40 km

Şehirler arası ikinci turumdu bu; yolda yaşadığımız aksaklıklara rağmen iki gün olması ve gittiğimiz yolların güzelliği nedeniyle gerçekten akıldan çıkmayacak bir tur oldu. Yol boyunca birçok yerleşim yerinden de geçtiğimizden insanlarla etkileşmek durumunda kaldık ve birçok güzel insanla ayaküstü sohbet etme fırsatım oldu. Bir tarafta "yol boyunca dikkat edin" diyip sizin adınıza endişelenen samimi insanların olduğun görürken bir tarafta da tamamen kötü niyetli, paranıza göz koyabilecek insanların da olabileceğine şahit oldum. Yaşanabilecek kötü şeylerin hepsini göze alıp yola çıkıyorsunuz zaten. Özellikle tek başınıza sürüyorsanız bunların başınıza gelmemesi için daha da bir dikkatli olmak gerekiyor. Fakat dikkat de yeterli değil bence, hepsinden öte deneyim gerekiyor. Bunu da yaz içinde planladığım uzun turlarda edinip yollara daha hakim bir şekilde çıkmayı planlıyorum. Yol aslında bu riskleriyle güzel, risk almamayı tercih edenler için yapılmış şehirlerden kaçma sebebimiz başka ne olabilir ki...

0 yorum: