Bisikletle Dünyayı Turlamak
20 Nisan 2010 Salı by Arif Bayırlı
Hem de BBC kalitesinde... Belgesel ve bisiklet tutkumu bir arada tatmin eden muhteşem birşey geçti elime. Mark Beaumont 1983 doğumlu bir İskoç ve 2008 yılında Dünya'yı bisikletle dolaşma rekorunu 81 gün farkla kırarak adını tarihe yazmış bir maceracı. Bu rekor 2009 yılında James Bowthorpe tarafından 175 güne indirilse de Mark'ın turunu özel kılan şey, bisikletle 193 günde kat ettiği 27 000 km sırasında kendisine eşlik eden BBC çekim ekibiyle harika bir belgesele de imza atması.
Uzun ve eminim ki sancılı bir hazırlık sürecinden sonra yola Paris'tan başlayarak Orta Avrupa'yı, Romanya ve Bulgaristan'ı aşıp Türkiye'den geçen Mark, buradan yola devam ederek İran'ı geçip Pakistan ve Hindistan'ı aştıktan sonra efsanevi şehir Kalküta'ya varıyor. Buradan uçakla Avusturalya'ya geçip kıtayı baştan başa kat ettikten sonra tekrar uçakla Kuzey Amerika'ya geçiyor. Kuzey Amerika'yı da pedalladıktan sonra uçakla Portekize geliyor ve oradan başlangıç noktası Paris'e ulaşıyor.
Ailesinin en önde bulunduğu bir kalabalık tarafından coşkuyla karşılanıyor Mark... Tam 193 gün önce ardından endişe ve gururla bakan annesi sımsıkı sarılıyor Mark'a.
193 gün geçiyor fakat neler olmuyor ki macerası sırasında. Vejetaryan olduğu için çoğu ülkede yiyecek doğru düzgün birşeyler bulamıyor, birkaç kez yediklerinden zehirleniyor, İstanbul trafiğinde kendi sözleriyle "hayatının en kötü sürüşlerinden birini" yapıyor, Pakistan'da kamerasını kapatmak zorunda kalıyor ve ancak askerler eşliğinde yol alıyor, Hindistan'da yolunu kesip sürekli parasını isteyen insanlarla uğraşıyor, Avustralya'nın yüzlerce kilometrelik çöl otoyolunu yüzlerce kilometre bir hayat belirtisi görmeden geçiyor, Amerika'da kış mevsiminde pedallamak zorunda kalıyor..... İşin güzel tarafı bütün bunları zaman zaman yanındaki kamera ile bazen de ona eşlik eden BBC kamerasıyla kayda alıyor. 4 bölüm olarak geçen yıl yayınlanan belgeselin ismi "The Man Who Cycled the World".. İnterneti kullanmayı az çok biliyorsanız sadece bu isim ile küçük bir aratmayla birçok kaynaktan belgeseli bulabilirsiniz ama ben işinizi biraz daha kolaylaştırayım. ( Belgeselin bağlantılarını veren bir site için tıklayınız)
Mark'ın ismini birkez daha geçen yıl çıktığı Amerika kıtasını kuzeyden güneye kat etme projesiyle tekrar duyduk. Bu seferki tur alışıldık bisiklet turlarından biraz farklı. Tur planını yaparken Amerika kıtasının batı kıyısı boyunca sıralanan Rocky ve And dağlarını takip etmeyi planlayan Mark, ayrıca bu hattaki en yüksek iki zirveyi de hedefleri arasına eklemiş. Kuzey'de Alaska'dan yolculuğuna başlayıp ilk olarak Denali olarak da bilinen McKinley dağına ( 6194 m ) zorlu bir tırmanış gerçekleştiriyor; ardından bisikletiyle Kuzey Amerika'yı geçip Meksika üzerinden Ekvador ve Peruya ulaşıp Arjantin'e geçiyor. Burada ikinci zirve denemesi olan Asya dışındaki en yüksek zirveye, Aconcagua'a ( 6962 m) tırmanıyor ve Güney Amerika'nın en güney noktasında turunu tamamlıyor.. Dünya turu kadar yoğun bir tempoda geçmese de oldukça zorlu bir deneme. Normal tırmanışçıların haftalarca dinlenerek hazırlandıkları Aconcagua tırmanışını 6 ayın üzerinde bisiklet turunun üstüne başarmak pek kolay olmasa gerek..
Güzel bir haber daha; Mark'ın bu son turunda da kendisine BBC ekibi ve kendi el kamerası eşlik etti ve tur geçen ay üç bölümlük bir belgesel olarak yayınlandı : "The Man Who Cycled the Americas". (İndirip izlemek isteyenler içinde bağlantı burada)
Mark'ın turları klasik dünya turlarından farklı olarak daha çok performans odaklı olduğundan keşif ve macera kısmı nispeten daha az. Turu sırasında nerdeyse aralarda birkaç kez bisikletten iniyor. Fakat asıl olay da sele üstünde, bisiklet hızında bütün dünyayı gözleyebilmek zaten. Gözlerinizin önünden yollar, şehirler, insanlar yavaş yavaş akıyor ve tüm bu yaşadıklarınız size eklenip sizi var ediyor...Böylece turların başlangıç günündeki insan ile bitiş günlerindeki insan arasında ucu birleştirilemeyecek kadar fark ve değişim oluyor..
Uzun ve eminim ki sancılı bir hazırlık sürecinden sonra yola Paris'tan başlayarak Orta Avrupa'yı, Romanya ve Bulgaristan'ı aşıp Türkiye'den geçen Mark, buradan yola devam ederek İran'ı geçip Pakistan ve Hindistan'ı aştıktan sonra efsanevi şehir Kalküta'ya varıyor. Buradan uçakla Avusturalya'ya geçip kıtayı baştan başa kat ettikten sonra tekrar uçakla Kuzey Amerika'ya geçiyor. Kuzey Amerika'yı da pedalladıktan sonra uçakla Portekize geliyor ve oradan başlangıç noktası Paris'e ulaşıyor.
Ailesinin en önde bulunduğu bir kalabalık tarafından coşkuyla karşılanıyor Mark... Tam 193 gün önce ardından endişe ve gururla bakan annesi sımsıkı sarılıyor Mark'a.
193 gün geçiyor fakat neler olmuyor ki macerası sırasında. Vejetaryan olduğu için çoğu ülkede yiyecek doğru düzgün birşeyler bulamıyor, birkaç kez yediklerinden zehirleniyor, İstanbul trafiğinde kendi sözleriyle "hayatının en kötü sürüşlerinden birini" yapıyor, Pakistan'da kamerasını kapatmak zorunda kalıyor ve ancak askerler eşliğinde yol alıyor, Hindistan'da yolunu kesip sürekli parasını isteyen insanlarla uğraşıyor, Avustralya'nın yüzlerce kilometrelik çöl otoyolunu yüzlerce kilometre bir hayat belirtisi görmeden geçiyor, Amerika'da kış mevsiminde pedallamak zorunda kalıyor..... İşin güzel tarafı bütün bunları zaman zaman yanındaki kamera ile bazen de ona eşlik eden BBC kamerasıyla kayda alıyor. 4 bölüm olarak geçen yıl yayınlanan belgeselin ismi "The Man Who Cycled the World".. İnterneti kullanmayı az çok biliyorsanız sadece bu isim ile küçük bir aratmayla birçok kaynaktan belgeseli bulabilirsiniz ama ben işinizi biraz daha kolaylaştırayım. ( Belgeselin bağlantılarını veren bir site için tıklayınız)
Mark'ın ismini birkez daha geçen yıl çıktığı Amerika kıtasını kuzeyden güneye kat etme projesiyle tekrar duyduk. Bu seferki tur alışıldık bisiklet turlarından biraz farklı. Tur planını yaparken Amerika kıtasının batı kıyısı boyunca sıralanan Rocky ve And dağlarını takip etmeyi planlayan Mark, ayrıca bu hattaki en yüksek iki zirveyi de hedefleri arasına eklemiş. Kuzey'de Alaska'dan yolculuğuna başlayıp ilk olarak Denali olarak da bilinen McKinley dağına ( 6194 m ) zorlu bir tırmanış gerçekleştiriyor; ardından bisikletiyle Kuzey Amerika'yı geçip Meksika üzerinden Ekvador ve Peruya ulaşıp Arjantin'e geçiyor. Burada ikinci zirve denemesi olan Asya dışındaki en yüksek zirveye, Aconcagua'a ( 6962 m) tırmanıyor ve Güney Amerika'nın en güney noktasında turunu tamamlıyor.. Dünya turu kadar yoğun bir tempoda geçmese de oldukça zorlu bir deneme. Normal tırmanışçıların haftalarca dinlenerek hazırlandıkları Aconcagua tırmanışını 6 ayın üzerinde bisiklet turunun üstüne başarmak pek kolay olmasa gerek..
Güzel bir haber daha; Mark'ın bu son turunda da kendisine BBC ekibi ve kendi el kamerası eşlik etti ve tur geçen ay üç bölümlük bir belgesel olarak yayınlandı : "The Man Who Cycled the Americas". (İndirip izlemek isteyenler içinde bağlantı burada)
Mark'ın turları klasik dünya turlarından farklı olarak daha çok performans odaklı olduğundan keşif ve macera kısmı nispeten daha az. Turu sırasında nerdeyse aralarda birkaç kez bisikletten iniyor. Fakat asıl olay da sele üstünde, bisiklet hızında bütün dünyayı gözleyebilmek zaten. Gözlerinizin önünden yollar, şehirler, insanlar yavaş yavaş akıyor ve tüm bu yaşadıklarınız size eklenip sizi var ediyor...Böylece turların başlangıç günündeki insan ile bitiş günlerindeki insan arasında ucu birleştirilemeyecek kadar fark ve değişim oluyor..